30.05.2016

Kırışık Anılar - Gülen Günler

İlk kırışıklığınızla ne zaman tanıştınız? 

Aynaya baktım- bir günde böyle bir şey oluşmuş olabilir miydi? 

Tabii ki hayır ama buna inanmak istiyordum. 

Kaydetmek istiyordum bedenimde bugünü..


Hiçbir nedenim yokken çalıştığım şirketin yapmak zorunda olduğu bir sağlık kontrolündeydim.

Beyin MR'ı, kardiyoloji, ultrason derken cumartesi sabahı bir telefon geldi: 

Cansen Hanım beyin MR'ınızda bir kist bulundu, 

çok önemli olduğunu zannetmiyoruz ama 

biliyorsunuz ki en ufak şey bile işinizin devamlılığı için çok önemli. 

O yüzden pazartesi yeni bir MR için..” dıtdıtdıt. 

Devamını algılayamıyorum bile..

Kist mi? !!

26 yaşındayım, 

26 senedir hayatımı düzenlemek için çalışmaktan başka bir şey yapmamıştım. 

Ve yaptığım her şey ve hayallerim bir telefonla silinmekteydi.. 

Kist varsa işimde çalışamayacaktım. 

Sağlığım, geleceğim, ailem, sevdiğim, arkadaşlarım.. 

Yani konu 5 dk içerisinde 'Ya ameliyat olurken ters bir şey olursa?' ya kadar gitti.

Ağlamadan duramıyordum.. 

Sonra durdum n'apıyorum ben! 

Beni asıl üzen şeyin bu denli güçsüz hissetmek olduğunu anladım. 

Nasıl öylece dibe batabiliyordum? 

Hayır bu ben değilim! 

Sevdiklerimin desteğine tutunarak ayaklanıyordum yavaş yavaş. 

Bir gün sonra onların dedikleri ile şunu anlamıştım: 

Ben bu işe muhtaç değilim.

Bu işi yapmasam da başka bir işte yine başarılı olurum. 

Beynimdeki ne olursa olsun alt edeceğim:

Çünkü sevdiklerimin de bana ihtiyacı var..

Yavaş yavaş dünün etkisi geçiyordu. 

Artık annemi rahatlatmaya çalışan 

'Anne bak defolu üretmişsiniz beni, hep sizden ötürü! :)

Benim de beynimde fazlalık çıktı görüyor musun?

Her şeyin fazlası zarar!'  

cümleleri ile bendim. :) 

İyiydim, güçlüydüm!

Artık bendim!

Aynaya baktım. 

Bir günde seneleri alt etmiş 

ama ağlamanın yorgunluğundan nasibini almış bir ten ve bir çift göz. 

Şöyle bir gördüm: 

Uzun zaman sonra ilk defa yüzümde bu mimik belirmişti. 

Bu denli derin..  

Baktım ve sevdim onu!

Bu çizgileri hiç unutmak istemiyordum. 

Onlar benim yeni bir başlangıcımdı. 

Gerçeği unutmamam için yapılmış izlerdi: 

Hayatınızda her an her şey olabilir ve her şeyi kaybedebilirdiniz. 

Geçmişinizi..

Hayallerinizi.. 

Bu çizgiler resmen bana bakıp her zaman kendine inan ve hep B planların olsun diyordu. 

Bugün daha kötüsünü yaşamadığın için şükretmenin nedenleriydi onlar.. 

Ben şanslıydım. 

Sonrasında sadece kontrol edilmesi gereken bir durum olduğu ortaya çıkmıştı.

Farklı bir şey olsaydı da belki sürünecektim acılara, 

daha da derinleşecekti izlerim ama bugün de onları görebildiğim için, 

başarmaya bir adım daha atabildiğim için mutlu olacaktım.

Diyeceğim şu ki bırakın doğum izlerinize üzülmeyi: 

Ne mutlu sana ki dünyana dünya katmış, 

bir çocuk tarafından şenlendirilmişsin. 

Ya kırışıklıklara ne demeli? 

Bir tek kaşlarının ortasındakileri değiştirmeye bak derim.

Çok çatmışsın kaşlarını, bir dur kızma, küsme.. 

Bak ne güzel gülünce gamzelerin :)

Bir düşün- 

Her biri sana ayrı bir anıyı hatırlatsın. 

Bak bu arkadaşlarımla çılgınlar gibi eğlendiğim gün olmuştu, 

bu ise evlilik teklifini aldığımdaki şaşkınlığımla.. 

Evet çok kızmıştım ama değmezmiş, bir daha olmayacak. 

Ders çıkar, gül ve sev kendini! 

Senin hayatındaki en büyük değer 'sensin'. 

Hatırla!

İnsanlar kendilerini en iyi ifade eden olguları 

veya en önemli anılarını sonsuza kadar unutmamak isterler. 

Kimisi acı çekmeyi bile göze alarak dövme yaptırır, bedenlerine işler. 

Benim de böyle düşüncelerim vardı. 

Sonra bir durdum:

Evet! 

Zaten böyle bir şans elimdeydi. 

Doğum lekem annemin komik bir anısının; 

egzamalarım, alerjilerim, geçirdiğim sıkıntılarımın, 

ameliyat yaralarım merakımın sonuçlarıydı.. 

Kırışıklıklarım yaşadığım mutluluklara, bir o kadar da olgunlaşmamı gösteriyordu.

Kimi zaman kahkaha, kimi zaman gözyaşı sarıyordu yüzümü.

Her biri benim sonsuza kadar taşıyacağım, 

daha da derinleşeceğini bildiğim dövmelerimdi. 

Ve kendimizi severek, sonsuza kadar taşımayı göze almış güçlü insanlardık biz! 

 

İnsanın güzellik sırrı belli:

Gülmek..

Her şeyden önce lütfen hayatını botokslamakla başla..

Özgür bırak kırışıklarını sen de gül! 

Gülen insan güzeldir bu kesin; 

nice gülen, gülümseten günlere.. :)


Cansen Yelesen

Eli Öpülesi Bayramlar

ŞİİR DENEME ÖYKÜ
5,0
    
*Radikal editörleri tarafından seçilmiş "Günün Yazısı" 2014:

"Ben Gürcüyüm, 123 yaşındayım.
Hepinizden çok yaşadım, hepinizden çok gördüm.
Her şey geçip gider, geriye bir tek ailen kalır. 
Ailen yanındaysa zaten bayramdır.."
Kent markasının bayram reklamında yer alan; 
can alıcı sözleri, arabaları gördüğü zamanki duygulandıran sevinci ile 
bayramı içimizde hissettiren bir dede. 
İçtenlikle eli öpülesi.. 
Elleri yaşlı, titrek dedenin şekerleri koyduğu, 
şafağın vurduğu bu masada oturup onunla sohbet etmek isterdim.
Nacizane fikrim- 
çocukluğumuzda "bugün bayram" melodisi ile güne başlayıp, 
bayram parası sayarak günü bitirdiğimizden, 
aslında ne kadar şanslı ve derin birlikteliklerin içerisinde olduğumuzu fark edemiyorduk. 
Çocuktuk işte! 
Şimdi ise geçmişte kalan bir şeyleri kaybettiğimizden 
çocukluğumuz bugünümüze o eksikleri dank ettirmekte..
Şekerlerin arasından mor olanı almaya çalıştığımız, 
yeni alınan eşyalarımızla yan yana uyuduğumuz, 
kırmızı rugan ayakkabılarımızdan fırfırlı çoraplarımızı çıkarttığımız, 
sabah erkenden kalkıp babamızın peşinden cami avlusunda koşturduğumuz, 
Barış Manço melodilerini kulağımızda çınlattığımız günlerdi bunlar.. 
Temizlik günleri bittiği için sevindiğimiz, 
baklavanın nasıl yapıldığını göz ucuyla izlediğimiz, 
bir ay önceden bayram paraları ile neler yapacağımızı hayal ettiğimiz, 
"Eee daha daha nasılsınız" cümlelerine maruz kaldığımız, :)
ziyaretlerde yaramazlık yapmamak için tembihlendiğimiz, 
sevdiklerimiz ile görüştüğümüz samimi anlardı.. 

Ağzımızın tatlandığı bu bayramlarda her şey kusursuzdu sanki. 
Şimdi ise ya önemsemediğimizden ya da tatile doyamadığımızdan 
bayram günleri sıradan bir pazar gününden farksız geçmekte. 
Belki de dediğim gibi insanlar bir şeylerin kıymetini yokluğunda kavrarlar.
Umarım bu kayıplar ilerde "geç kaldığımızı" anımsatır türden olmaz. 
Çok istesek de bir sonraki bayramı aynı kişilerle, benzer sohbetlerle geçiremeyebiliriz. 
Keşke dememek için bazen en güzel önlem; 
doğru zamanda sevdiklerimizin yanında olmaktır. 
Çünkü dedemizin de dediği gibi: 
"Her şey geçip gider, geriye bir tek ailen kalır."
Nice eli öpülesi bayramlara.
Gözlerinizden öpüyorum.
Sevgi ile...



Yaşayan Zenginlikler

Yaşayan zenginlikler
Ekim 2014
Bir mahalle arasında yürüyorum. 7-8 yaşlarında 2 çocuk konuşuyorlar.
-Ben bakkala gidiyorum.
-Hadi ya, paran var mı? diyor öteki ama aslında beraber harcayabilir miyiz der gibi.
-75 var bende. Ablam verdi.
75 tl mi demek istiyor diye düşünüyorum ama bir çocuk için o para fazla değil mi ki?
-25 daha bulursam 1 tl olacak.
Ötekinin yüzü düşüyor, tamam diyor, tam arkasını dönerken aralarına atılıyorum.
-Çocuklar alın bu sizin için.
Beni tanımadıkları için öyle bakakalıyorlar ama en güzeli
-"Yok abla gerek yok"u duyuyorum.
Zorla parayı sıkıştırabiliyorum ellerine.
Öyle bir gülümsüyorlar ki bana, onlar için unutulmaz oluyorum belli ve böyle içten gözleri ile zengin ediyorlar beni.
Zengin olmak değil, zengin yaşayabilmek önemli olan. 
Ve en güzeli de böyle hissetmek için paraya ihtiyacınız yok çoğu zaman. Bazen bir sohbet, bazen bir gülümseme karşınızdaki kişinin hayata bakışını değiştirebilir. 
Birgün taksiye bindim ama 15 tl'lik mesafe. Normalde taksi şoförlerinin yakın mesafeye gideceklerini öğrendiklerinde nasıl tepki verecekleri belli olmadığından utana sıkıla "yakın mesafe amcacım" diyorum "ama bak bereketlidir param." "Olur mu kızım işimiz bu" deyip başlıyoruz sohbete. Annen, babam, sen ne iş yapıyorsun derken muhabbetin sonu hemşehriliğimize çıkıyor. Eskilerden konuşuyoruz.. Çocuklarını anlatıyor.
Amca en sonunda havalimanı kartını gösterip "Bak kızım ben bu havalimanının durak taksisiyim. Buraya yolun düşerse gel bir çayımızı iç, yemeğimizi ye kızım." diyor. Bu babacan samimiyetine karşılık olarak teşekkür ediyorum. Gideceğimiz yere ulaştığımızda ise parayı uzatıyorum. "Ya kızım hemşerilerden para alınır mı Allah Allah.." diyor. Yok amca, olmaz nolur alın vallahi mahcup olurum derken zoraki alıyor parayı. Kazasız, belasız yolculuklar diye diye ayrılıyoruz.
Belki de onun yaptığı onun adına çok ufak ve sıradan bir jestti ama şu 10-15 dakikalık sohbet beni hayata tekrar inandırmaya ve ülkemizin güzel insanlarını hatırlatmaya yetti.
"Veresiye İyilikler" adlı yazımda paylaştığım karşılıksız iyilik gibi, birisinin hayatında ölümsüz olmak çok kolay. Hiç tanımadığınız insanların hayatlarına dokunup onlar için unutulmaz, çocukları için örnek olmak kadar mutluluk, zenginlik ve gelecek verici bir şey olamaz!
Tıpkı izlediğim videoda yaşanan bir an gibi:
"Tek bir davranış sonsuz bir dalga oluşturur.. Size geri dönecek bir dalga."
Şu hayatta en azından iyiliklerimizi veresiye yazdırmayalım demiştim bir zaman..
Zengin olmak değil, zengin yaşayabilmek önemli olan.
Hayatınızı renklendirmeniz dileği 
ve 
doyasıya sevgi ile..
Cansen Yelesen

27.05.2016

Nefes Alan Tuvaller - Alexa Meade

Nefes Alan Tuvaller - Alexa MeadeKÜLTÜR VE SANAT
5,0
    

 Baktığınız tabloların nefes aldığını bilseydiniz? Ya da sizi gördüğünü?
Ya da en farklı evlilik teklifini nasıl alabilirsiniz bir düşünün.. :)
İşte size yarattığı eserler ve onların bakışları ile çözülemezliği hissettirecek bir sanatçı daha: Alexa Meade.
1986 doğumlu, Amerikalı genç sanatçı, 2009 yılında siyaset bilimi bölümünden mezun olmaya ramak kala "gölgelerden" etkilenerek başladığı sanat dokunuşlarına resimle alakalı hiç bir eğitim almadan devam etmiş. Onu diğer bir çok sanatçıdan farklı kılan ise; tuval olarak öznenin kendisini kullanması. Onun sanatı için bedenler ve boyalar kafi..
Örneğin, siyah beyaz görünen kişi Alexa Meade'nin eserlerinden biri.
Ve sokakta bu pozu veren bir kişiden farklı değil...
Bu yazıda Alexa Meade'nin etkilendiği, Fransızca göz aldanması anlamına gelen "trompe l'oeil" üzerine bilgi verirken Gegenfurtner'ın "Beyin ve Algılama" eserinden yararlanmak isterdim. Ancak baskısı kalmadığı için internetten alıntıları yazımda paylaşacağım.
"Romalı yazar Plinius'un aktardığına göre, milattan önce beşinci yüzyılda yaşamış olan Yunanlı ressam Zeuksis rakibi Parrhasios'la girdiği bir iddia sonucu yaptığı tabloda üzümleri öylesine gerçekçi resmetmiştir ki, kuşlar tablonun üzerine konup üzümleri yemeye kalkmışlardır. Bunun üzerine Parrhaisios Zeuksis'i kendi yaptığı tabloya bakmaya davet etmiştir. Zeuksis sözde tablonun önünde asılı duran perdeyi kaldırmak istediğinde, perdenin gerçekten varolmadığını, resmedilmiş olduğu tespit etmiştir.
Bir tabloya baktığımızda bir yandan resmin bize sunduğu sahneyi görürüz, bir yandan da gördüğümüz bu sahnenin boya ve fırça ile çizilmiş olduğunu farkederiz.Gölgelendirmeler ve perspektif yoluyla resme bir derinlik algısı verilse de, yine de baktığımız resmin boya ve fırça ile yapılmış duvar üzerinde asılı duran bir tablo olduğunu hissederiz. Tabloda baktığımız resim bize son derece gerçekçi görünebilir ama yine de "gerçek gibi" görünmez. Tabloda resmedilmiş bir böceği gördüğümüzde, onu duvarın üzerinde duran bir böcek sanıp çığlık atmayız ya da duvardaki tabloda resmedilmiş bir portreye baktığımızda onu odamızın duvarına yaslanıp bizi izlemekte olan biri gibi algılamayız. Bu bir çift taraflı algı duyumsamasıdır.

Ancak nadiren de olsa bir tabloda resmedileni "gerçek gibi" algılayabiliriz.
Gerçeğine aşırı derece yakın resmedilmiş bir nesneyi ise, eğer resmi hareketsiz durduğumuz bir noktadan izliyor ve aradaki mesafenin büyüklüğü yüzünden resmin yüzeyini tam olarak algılayamıyorsak, binoküler derinlik algımız kısıtlı ise ve resim çevresine çok büyük bir uyum sağladıysa ve biz bu yüzden onu çevreden ayıramıyorsak, gerçek sanabiliriz.
İşte bu yanılsamacı resme "trompe-l'oeil" denir. " *
Ayrıca sanatçının sanat çalışmalarına nasıl başladığını aktarırken; sanatçının enerjisinin izleyiciye geçtiği, daha iyisinin yazılamayacağını düşündüğüm sunumdan yararlanacağım. İlgilenirseniz: http://www.ted.com/talks/alexa_meade#t-399678
"Resme dikkatli bakın. Bu resimde gördüğünüzden fazlası var. Evet, akralik boya ile yapılmış bir adam resmi, fakat resmi tuval üzerine yapmadım. Resmi doğrudan adamın üzerine yaptım. Benim sanatımda tuvalin yeri yok. Eğer portrenizi yapıyorsam; onu sizin üzerinize, bedeninize yaparım. Yani muhtemelen kulaklarınızın içi boya ile dolacak, çünkü kulağınızın üzerine kulağınızın resmini yapmam gerekiyor. Bu karede yer alan her şey, model, giysiler, sandalyeler, duvar boya ile kaplı ve bu boya doğrudan altındakini yansıtıyor. Böylece üç boyutlu bir kareyi iki boyutlu bir resme dönüştürebiliyorum. Resmin fotoğrafını hangi açıdan çekersem çekeyim, resim yine de iki boyutlu görünüyor.."
"İnsanları resme dönüştürmenin nereden aklıma geldiğini merak ediyorsunuzdur. Aslında bu işe insanlar ya da resimler yüzünden başlamadım. Nedeni gölgeler. Işığın yokluğu beni büyülüyordu. Işık kaybolmadan önce ona beden kazandırmanın bir yolunu bulmak istedim. Gölgeleri boyama fikri aklıma geldi. Gölgenin arkasına kendi boyadığım şekli saklayabilme fikrini sevdim. Boyadığım gölge ışığın açısı değişene kadar neredeyse hiç görünmüyordu ve değişen ışıkla birlikte aniden belirgin hale geliyordu. Başka nelerin üzerine gölge koyabilirim diye düşündüm. Aklıma arkadaşım Bernie geldi. Fakat sadece gölgeleri boyamak istemedim. Ayrıca ışık alan bölgeleri de boyamak ve arkadaşımın vücudunda gri tonlarda bir harita oluşturmak istedim. Resmin neye benzeyeceğine dair kesin bir görüşüm vardı ve arkadaşımı boyarken bu görüşe sadık kalmaya özen gösterdim. Fakat gözlerimin önünde ışıldayan bir şey vardı. Neye baktığımdan tam emin değildim. Sonra durup resme uzaktan bir baktım. Büyülenmiştim. Arkadaşımı resme dönüştürmüştüm. Gölge boyamak isterken bütün bir boyutu çökerterek ortadan kaldıracağımı ve yaptığım resme arkadaşımı ekleyerek onu resme dönüştüreceğimi hayal bile edemezdim."
"Ama kendimle biraz çelişiyordum. Keşfettiğim şey beni çok heyecanlandırıyordu, fakat siyaset bilimi bölümünden mezun olmak üzereydim ve hayalim her zaman Washington'a gidip, masa başı bir işte hükümet için çalışmak olmuştu. Şimdi neden bu her şeyi berbat etmek zorundaydı? Zor bir karar aldım ve mezuniyetten sonra Capitol Hill'e gitmek yerine ailemin evinde bodrum katına yerleşerek resim yapmayı öğrenmeye başladım. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. En son 16 yaşındayken yaz kampında resim yapmıştım. Eski ustaları kopya ederek ya da bir tuvalin üzerine defalarca alıştırma yaparak resim yapmayı öğrenmek istemedim. Çünkü benim için bu proje bunlarla ilgili değildi. Bu proje boşluk ve ışık ile ilgiliydi. İlk tuvallerim, tuval olmasını hayal bile edemeyeceğiniz şeyler oldu. Mesela kızartma yemekleri.. Yağlı bir yumurtayı boyamak neredeyse imkansız.. Daha da zoru greyfurttaki asitin üzerine boya yapmak. Asit, fırça darbelerimi görünmez mürekkep gibi siliyordu. Boya saniyeler içerisinde kayboluyordu." 
"İnsanları boyamak istediğimde ise onlara günlerimi, bodrum katındaki stüdyomda tost üzerinde boya yapmakla geçirdiğimi göstermekten biraz utanıyordum. Kendi üzerinde alıştırma yapmak bana daha mantıklı geldi."
"En beğendiğim modellerimden biri emekli yaşlı bir adamdı. Hareket etmeden oturmak ya da kulaklarının boya ile dolması onu rahatsız etmiyordu. Ayrıca sergi için metro gibi umumi yerlerde çıkmaktan da pek utanmıyordu."
"Bu süreçte çok eğleniyordum. Tüm bu farklı biçimlerde kendime resim yapmayı öğretiyordum. Başka neler yapabileceğimi görmek istedim. İş ortağım Sheila Vand ile bir araya geldik ve daha orjinal bir yüzeyde resim yapma fikri aklımıza geldi.. Süt üzerinde. Bir havuzu sütle doldurduk. Sheila havuza girdi ve onu boyamaya başladım. Her defasında hiç beklenmedik bir görüntü ortaya çıkıyordu. Resmin neye benzeyeceğine dair kesin bir fikrim vardı ve ona uygun şekilde boyuyordum; fakat Sheila sütün üzerine uzanır uzanmaz her şey değişiyordu. Boya sürekli sulanıyordu. Biz de savaşmak yerine durumu kabullendik. Sütün bizi nereye götüreceğini ve durumu telafi ederek nasıl daha iyi bir görüntü ortaya çıkaracağını seyrettik.."
 
"Bazen Sheila sütün içine uzandığında kollarındaki boyalar tamamen yıkanıyordu. Biraz sakarca görünüyor olabilir ama çözüm yolumuz kollarını saklamak oldu. Bir keresinde, Sheila'nın saçları o kadar fazla sütle bulaştı ki süt yüzündeki tüm boyayı bulandırdı. Bu sefer de yüzünü sakladık. Bulduğumuz çözüm yolu el çizemediği için sinirlenen bir çocuğun ellerini ceplerine saklamasına benzese de, ortaya çıkan sonuç, hayal bile edemeyeceğimiz kadar zarifti."
"Süt projesine başladığımızda ve ben bu sürece başlarken masa başı bir işte siyaset ile uğraşma hayalimin bir gölgeye takılacağını; ardından insanları resme dönüştüreceğimi ve süt dolu bir havuzda insanları boyayacağımı tahmin edemezdim. Yine de, gün yüzüne çıkmış olan şeylerden öteye bakmaya istekliyseniz alışılagelmişin içinde olağan dışıyı, yüzeyin altında gözünüzle gördüğünüzden daha fazlasının olabileceğini fark etmeniz beklenmedik bir şey değil."
Son olarak ise sanatçımız eseri olan bir çiftin evlenme teklifine şahit olmuş :)
İlginize teşekkür ederim.
Sevgi ile..
Cansen Yelesen

Kaynakça: * Gegenfurtner, K., Beyin ve Algılama (Çev. Barış Konukman), İnkılap Yayınevi, İstanbul, 2005.
https://eksisozluk.com/trompe-loeil--1077154?nr=true&rf=trompe-l%27oeil
http://www.ted.com/talks/alexa_meade#t-399678
Fotoğraflar: https://www.flickr.com/photos/alexameade/with/8223762719/