19.02.2014

Kapitalist Savaş ve Sanatsal Kurtuluş

                “İnsanlar neden kölelikleri için 
sanki kurtuluşlarıymış gibi canla başla savaşıyor?”
Gilles Deleuze & Félix Guattari
          
         İnsanların kendilerini özgür hissetmek için yarattıkları, toplumun içine işleyen ve zaman sonra bu olgunun kölesi haline geldiklerini düşündürten bu sorunun cevabını kendimce bulmaya çalışacağım. Bunu yaparken zaman zaman Foucault, Negri, Hardt'ın düşüncelerinden ve Yüksel Arslan'ın İstanbul Modern'de sergilenen eserinden de yararlanacağım.
         Toplumun yarattığı mekanizmalardan birinin de iktidar olduğunu düşünecek olursak; Foucault’nun iktidar kavramına bakış açışından yararlanmakta fayda var. O, aslında elde tutulan, genel geçer bir iktidar olmadığına ve iktidarın nasıl kendi kendimiz ile üretildiğine değinir. Bu düşünceden çıkacak olursam, deneyimlediğimiz toplumun ya da birilerinin birilerine verdiği iktidar statüsünü kendileri için olumlu bir olay ve kurtuluş gibi görürlerken, aynı zamanda iktidar ne derse ona uymak zorunda olan kısıtlandırılmış bireylere, mecaz yada gerçek anlamda kölelere de dönüşmektedirler. Bunun farkında olsalar dahi tekrar seçecekleri veya verecekleri gücün sahibi farklı bir iktidar yine olacaktır.
          Kapitalist düzendeki köleliklerinin farkında olan veya bunu hissedemeyen insanlar yine de para metasını içinde daha iyi hissetmek ve dahası için çalışırlar. Bu köleliği devam ettirdiklerinde kurtulacaklarını düşünürler lakin her zaman durumlarından bir fazlası ve dahası olacağının farkında değildirler. Siz zannediyor musunuz ki bu zamana kadar alanının zirvesinde herhangi bir holding sahibi bu kadar kazanç bana yeter deyip her şeyi bırakabilmiştir? Ferrarisini satıp bilge olmaya karar veren kaç kişi vardır? İnsanlar kapitalist düzen içerisinde “para”ya olan köleliklerinden kurtuluşu yine “para” üzerinden bir çıkış yolu olduğunu düşünerek kurarlar. Çünkü bu düzen içerisinde bireyler kendilerini hep eksik hissetmektedirler ve ucu olmayan bir sonsuzluk çizgisinin sonu tam olabilmeyi gösterir. Tam olabilme arzusu ise kapitalist birey için hiç bitmeyecek gibidir.
           Negri ve Hardt’ın kapitalist sistem adına düşüncelerine göre günümüzde maddi olmayan emeğin hakimiyeti var olmuş; işçi sınıfı eski dönemlerdeki önemini kaybetmiştir ve bu iki yazar işçi sınıfı yerine “çokluk” olgusunu getirmektedirler. Kapitalist düzenin karşısında şimdi tüm farklılıkları ile sınıf ayrımından uzak, aynı düzeyde insanlar bulunmaktadır ama Yüksel Arslan’ın “Kapitalist Üretim Süreci” adlı eserinde Negri ve Hardt’ınkinden farklı bir algıya sahip, klasik kapitalist düzenin etkileri görülmektedir. 



             Yüksel Arslan’ın bu eserinde bütün işçilerin aynı duruşu sergilediğini ve kamburlaşan bir yapıları olduğunu görmekteyiz. Buradan hayat standartlarının ve kapitalist düzenin açık bir şekilde belirtilmeye çalışıldığını hissetmekteyiz. Çünkü kapitalist düzenin kaymağını yemekte olan kafası para şeklinde çizilmiş işveren bu duruşa sahip değildir, aksine kendinden emin bir beden diline sahiptir. Kadınların yoğun olduğu bu çalışma ortamında erkekler ve kadınlar karışık bir şekilde çalışmamaktadır. Eserin sağ tarafından başlayıp sol tarafında biten ve ham maddenin başlangıçtan son haline kadar işlenişini görmekteyiz lakin burada bu değişimi görmemize rağmen işçilerin hepsinin neredeyse aynı olduklarını fark etmekteyiz. Sanki üretilmiş, standart, tek tip bir formda olup fabrikadan çıkan mallar onlarmış gibi gözükmektedirler. Ressam, kapitalist düzendeki seri üretimin işçiler ve toplumu bu hale soktuğunu belirtmekte ve bunu eleştirmekte gibidir. Surat ifadeleri aynıdır ve yabancılaşmışlık hissiyatını verdiklerini düşünmekteyim. Resmin sağ tarafında bir koridor ve koridorun sağında bulunan kapıdan birçok işçi çıkmaktadır, bu andan bu işçilerin aslında çıkma durumları olsa arkalarına bakmadan bunu yapabilecekleri düşünülebilinir. İş sahibi yani fabrikatörün ve işçilerden bir rütbe yüksek olan kişinin (belki şefin) kafası madeni bir para şeklinde resmedilmiştir ve bir rakamı yazılmıştır. Buradan, bazı para birimlerinde en düşük bazılarında ise en yüksek değerde de olsa bir rakamının dünyadaki her parada bulunduğunu düşünecek olursak bu kapitalist düzenin bütün ülkelerde ister istemez bulunduğunun mesajını verir gibidir. Yüksel Arslan’ın genellikle tek rengin tonların kullanmış ve ortamın boğucu hissinin bu esere bakanlara geçirmeyi başarmıştır.
                Negri ve Hardt, bu resimdeki tektipleştirmeyi eleştirir ve orada çalışanların etnik, kültürel farklılıklardan tutun çalışma biçimlerindeki farklılığa kadar her birinin sahip olduğu özellikler olduğunu ve çokluk kavramının da bu tek tek farklılıkların birleşiminden oluştuğunu belirtirlerdi. Bu farklılıkları koruyarak ortak bir hareket ya da karşı çıkış olması gerektiğini savunurlardı lakin bu resimde bu farklılıkların hiç olmadığı görülmektedir. Dolayısı ile karşı çıkış da zorlaşacaktır.
                 Kısacası Negri ve Hardt kurduğu “imparatorluk” mekanizmasında toplumun bütün kesimleri bulunmakta ve tek bir sınıfsız iktidar vardır. Bu resimde ise sınıfların bariz şekilde ortaya konulduğu görülmektedir. Sosyal ilişkilerin ise hiç yok denecek kadar kısıtlı olduğunu düşündürten bir sistemin yansıtılma amacıyla resmin yapıldığını hissetmekteyiz. Bu resmin içerisinde kurtulamadığımız kapitalist sistemin köleciliğini ve kurtuluşumuzu, hayatta kalma çabamızı da bunun üzerinden yapmaya çalıştığımızı fark etmekteyiz.
                                                                Cansen Yelesen

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder